AHMED HULUSİ, KİMDİR BU SAPIK? TANIMAK İSTİYEN VAR MI? RÜYA İLE AMEL EDİLİR Mİ? \ Saadettin MERDİN

Yayınlandı: 04 Ekim 2020 / Saadettin Merdin, İktibaslar

Bu kerameti kendinden menkul kimse de Evrenesoğlu gibi Amerika’da yaşıyor. Bu herifin de ‘Allah İlminden Yansımalarla Kur’an-ı Kerim Çözümü’ elimde bir meali var. Bir Müslümanı tasavvuf ne kadar bozarmış, görmek isteyen ibret için bakmalı. Hani Amerika içinde ahkâm ayetleri olmayan bir kur’an yazdırmaktaymış diye basında bazı haberler duyardık. Hiç gerek yok bu meali tüm dillere çevirip, bedava dağıtsın kâfi. Diyanet’in fetva dairesi gibi, bir de ‘İslam Dairesi’ olmalı ki, böyle İslam dışı, kur’an dışı yayınları, düşünceleri tespit edip, ilan etmeli.

Bu sapıkta, Abdulkerim el-Cîlî, Abdulkadir Geylanî, İbn-i Arabî, İmam Rabbanî, Ahmed Rufaî’yi esas alarak, Kur’an’ın canına okumuş. Ona göre, kur’an devri insanlarının anlayışı çok ibtidaî olduğu için Allah derdini tam anlatamamış, öncekiler de anlayamamış. (!) Oysa kendisi bir kelimeye pek çok anlamlar vererek Kur’an’ı bir fermanname olmaktan kurtarmış. Ve bugüne kadar hiç kimse böyle bir çalışmanın benzerini yapamamıştır. Sapıklıklarından birkaç örnek verelim;

*Allah ismiyle işaret edilen şey’in dışında ve dûnunda/aşağısında başka bir varlık yoktur. Seyreden, seyredilen, seyir aynı tek vücud’tur. O vücud; ilmiyle, ilmini, ilminde seyretmektedir. Kendisinden başka mevcut olmayan O/Hüve; İlminde/ilim boyutunda, ilmiyle, esma’ul-husna tanımlamasıyla işaret edilen özelliklerini/kuantum potansiyel ilmini seyretmiştir. Ve bu seyrin başı, sonu yoktur. (Evrenin başlangıcı sonu yoktur). Zerre/nokta olan insan seyreden, Küll/Allah seyredilendir. Allah kendisini insanın gözünden seyretmektedir. Yine tanrı olan insan da küll’ü/Allah’ı seyretmektedir. Belki şöyle de diyebiliriz; ‘Zaman ve mekân ötesi yapı olan ‘Kuantum Potansiyel’, ‘Esmâ’ ile işaret edilen özellikleri itibariyle kendi kendini seyr halindedir ve durum bundan ibarettir.

*Gökte tanrı, yerde sen ve sana gökten inmiş bir kitab anlayışı kadar saçma bir şey olamaz.

*Allah ismiyle işaret edilen ‘İnsan’dır. Allah’ın isimleri ötelerde bir tanrının cici isimleri değildir. Onlar vücud/varlık sahibi kabul edilenlerin tüm özellikleri/sıfatlarıdır. Asılları itibariyle yok iken, gölge varlıklarına verilen isimden ve açığa çıkan özelliğinden dolayı Allah ismiyle işaret edilenin yaratılış/var oluş özellikleridir.

*Açık şirk; ‘İnsanın dışında ve ötesinde gökte ve yerde bir tanrı kabul etmektir’, Gizli şirk ise; ‘Allah’ın dışında bir kuvvet/güç sahibi varlık kabul etmektir. ‘Şirk; Tanrı ve O’nun dışındakiler anlayışıdır. Allah var, gayrı yok!

*Kur’an; bilgidir. Mutlak hakikattir O teklif görünümünde, ‘tesbit’ten ibarettir. O gökten peygambere yollanmış, yazılı bir kitab değildir. O; esma mertebesi’nden insan bilincine inzal olan, boyutsal açığa çıkıştır. İnsan; dillenmiş kur’andır. Kur’an; insanın şuurudur. Sizi size anlatan, konuşan kur’an aslında sizsiniz. Kur’an; insana (Allah’tan geldiğini, O’ndan bir ruh olduğunu, O’nun gören gözü, tutan eli olduğunu, esmasının tecellisi olduğu) hakikatını hatırlatmak içindir.

*İnsan; aşama aşama boyut değiştirerek, meleki yapıya kavuşacak olan ölümsüz varlıktır. O ölümü sadece yalayıp, tadar. Asla ölmez. Ba’s/öldükten sonra dirilmeler de sozsuza kadar devam eder, durur. Bu her dâim yeniden yaratılış daha dünyada iken başlar. Velayet, nübüvvet, risalet ba’sleri gibi. İnsanlar tanrısal hakikatlerini hatırlayarak, beden sonrası sonsuz yaşam için hazırlanmalıdır. Kur’an’da tüm anlatılan olaylar ve verilen misaller hep İnsan’ın bu tanrısal hakikatını hatırlatmak için verilmiştir. Bunu hisseden, yaşayan Diri’dir, Gören’dir. Bu hakikatın farkına varmayanlar, ‘İnsansı’ dırlar. İnsan Allah Esmâ’sının özellikleriyle var olmuş olduğunun farkına varmalı ve Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmalıdır.

* Semalar, arz ve arasındakiler, algılanan ve algılanamayanların tümü Allah adıyla işaret edilen İnsanı tesbih etmektedirler. Her şey Allah’a/insana kulluk halindedir. Tüm insanların yaptıklarını Allah üzerine almaktadır ve Allah bu yüzden ‘Biz’ ifadesini kullanmaktadır. Gerçek fail bir tanedir.

*Evrendeki tüm, suretler, boyutlar ‘esmasıyla tedbiratının’ yürüdüğü oluşumlardan başka bir şey değildir. Diğer tüm varlıklar sadece isimden ibarettir. O’ndan başka varlık kabul etmek şirktir.

*İman; kişinin ‘bilinç olan benliğinin bedensellik ötesi bir varlık olduğunun fark ve idrak etmesi sonucu o yolda mücadele vermenin adıdır’.

*Resule iman; Bir bedenlide ‘hakikatın dillenişine’ inanmaktır. Resuller gönderilmezler, açığa çıkarlar.

*Kitablara iman; bilgiye imandır. Peygamberlerin hakikatlerinden boyutsal bir geçişle şuurlarında buldukları bilgiye/vahye imandır.

*Ahirete iman; ‘Ben’in ölmeyeceğine, ölüm tadılıp, bedensiz, ruh bedenle, diğer görülmeyen varlıklarla birlikte, boyut değiştirerek yaşamaya inanmaktır. Aşama aşama, çeşitli boyutlarda sonsuza değin yaşamaktır.

*Allah’tan korkmak; Allah denen sistemi ve düzeni düşünerek, tedbir alarak yaşamak demektir. Allah’tan korkmak; bir sonraki yaşam boyutunda yaşanacakları hesaplamaktır.

*Bu sapık; tüm İslami kavramları alt-üst ederek, onları vahdet-i vücûd felsefesine göre anlamlar vermektedir. Artık sema; insanın bilinç boyutu, arz; insan bedeni, en’am/evcil hayvanlar; insanın ‘insansı’ yönü, dağlar; insanın egosu, ben’i olmuştur. Zevc; bilincin eşi olup, bir süre sonra terk edilecek bedendir.

*Âdem’de haleka/yaratma yok, ceala/oluşum vardır. Âdem; mülhime nefs bilincindeki insanı sembolize eder. Bu aşama; bedensellik/nefs-i emare gayyasına düşen insanın, beden şartlarıyla kayıtlı ve sınırlı varlık aşamasıdır. Bu bilinç aşamasında boyut değiştirerek, sınır ve kayıt altına girmemek, şuur seviyesine çıkmak için resuller zikr/hatırlatma getirmişlerdir.

*İblis; Âdem’de Hakk’ın tecelli ettiğini görememiştir. Kendisinin Esma Hakikatından/Allah’tan geldiğini bildiği için, meleki kuvve olduğundan, bedenlenmiş Âdem’de bunları yok zannetmiştir. (Âdem’in Allah olduğunu anlayamamış)

*Firavun; ‘Ben sizin en yüce Rabbinizim’ derken, kendisini ‘Hakk’ olarak niteleyip, dillendirmesi özü itibariyle doğrudur. Sadece o ‘Rabb’ul-Alemîn’/Esmaların kaynağı, açığa çıkaranı değildir. O bu sözü Sâliklerin de başına gelen nefs-i mülhime/bilinç aşamasında söylemiştir.

*Cennet; ‘şuurlu bilinçlerin’ kendilerine bahşedilen kudret ve bazı esma özellikleri doğrultusunda diledikleri gibi yaşayacakları, biyolojik beden kısıtlamalarından (kurtuldukları) şartları anlamaktır. Cennet ‘evren içre evrenlerde’ yaşamaktır. Cennet yaşamın bir diğer boyutudur.

*Cebrail ve diğer melekler, hayal mahsulü birer varlık olmamakla birlikte, bunlar beynin işleyiş mekânizması neticesinde oluşan varlıklardır. Algılama kapasitemizin ötesinde olan bu varlıkların görüntüleri beynimizin ürünüdür. Bunlarla Abdulkerim el-Cîlî ve İbn-i Arabî iletişim kurmuşlardır. De ki Ey Muhammed!; “Ben ‘mele-i A’lâ’da (meleklerin insanın yaratılışını tartıştıkları o yüce toplulukta olup bitenler) hakkında herhangi bir bilgiye sahib değilim.” [Sad/69] ayettinden evliyanın ‘Mele-i A’la’dan bilgi aldığını, ya da oraya yükseldiklerini söylemektedir. Hâlbuki ayet, Peygamberimize bile bunu çok görmektedir.

*Ahmed Hulusi; daha 21 yaşında iken ‘Tecelliyat’ adlı kitabında şaşmaz doğrultuda müşahedelerini yazmıştır(!) Bu nedenle açıkladıkları el malı değil, Allah hîbesidir/vergisidir. (!) Üstelik ‘Seyyid’tir. Eh artık istediği kadar sallayabilir. Nasıl olsa Seyyidler masumdurlar(!) Anlattıklarında hiçbir çelişki yoktur. Bunu da mele-i a’la’dan velilerin bilgi aldıkları bölümde anlatmaktadır. Ya Hulusi Efendi! 45 sene önce paralel evrenler, hologram, iç içe evrenler, kuantum potansiyel gibi ara sıra cümlelerin arasına sıkıştırdığın bu fantastik bilimsel konular var mıydı? Aslında sen ne modern bilimi biliyorsun ne de İslam’ı. Nereden aldın bu ilmi? Bu icazeti kim verdi sana?

*Ahmed Hulusi tam bir hurûfî/hurafecidir. Ona göre Kur’an’ın sırrı Fatiha’da, Fatihanın sırrı besmelede, Onun sırrı ‘Be’ harfinde, O’nunki de ‘Be’ harfinin altındaki ‘nokta’da imiş!. Hz. Ali’de o nokta imiş! Ama maalesef bugüne kadar müfessirler bu sırrı anlayamamış. Zaten ilim bir nokta imiş, lakin bunu cahiller çoğaltmış. Üstad aşmış artık! Artık Allah/evren ‘çok boyutlu holografik tek kare resim’ dir. Allah saf enerjidir/nurdur. Allah isimleri; evrensel boyutların tümünü yok’tan, gölge vücud/holgramik olarak var kılan özellikler tekilliğidir. (!) Her ne demekse! Artık üstadımız Allah’ın bir parçası olarak her bir şeyi açıklamaya soyunmuştur. Evren aslında yok. Sadece sanal bir üç boyutlu fotoğraf, film o kadar. Köylülükten, bedevilikten kurtulmak istiyorsanız biraz, kuantumsal potansiyel, hologramik fotoğraflar, hatta biraz paralel evrenler masalı katmalısınız. Hatta ‘Dünya ‘kova’ dönemine girdi, yenilen hükmü geldi! Gibi sözlerle biraz da astroloji olmalı. Tüm bu maskaralıklar ‘Allah İlminden (alınanlarla) Kur’an Çözümü’ adlı mealine yazdığı önsözden! Allah’ım sen encamımızı hayreyle! Kesinlikle Yahudilerin Tevrat tahrifi bu herifin yaptığının yanında hiç mesabesinde kalır.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.