‘Uncategorized’ Kategorisi için Arşiv

SURE ADLARININ TÜRKÇE ANLAMLARI

Yayınlandı: 03 Kasım 2013 / Uncategorized

ABESE: “Yüzünü ekşitti.”

ADİYÂT: Nefes nefese koşanlar

AHKAF: Yer adı

AHZÂB: Hizipler, gruplar, kabileler

A’LA: Yüce, büyük, kutlu

ALAK: Embriyo, ilgi, pıhtı

ALİ İMRAN: İmran ailesi

ANKEBÛT: Dişi örümcek

A’RAF: Cennetle cehennem arası bölge

ASR: Çağ, asır, zaman

BAKARA: İnek

BELED: Belde, kent, bölge

BEYYİNE: Kanıt, belge, aydınlık

BÜRÛC: Burçlar

CÂSİYE: Çöken, oturan

CİN: Cin, görünmeyen varlık

CUMUA: Cuma, toplanma, topluluk

DUHA: Kuşluk vakti

DÜHÂN: Duman, sis, pus

EN’AM: Hayvanlar, davarlar

ENBİYA: Peygamberler

ENFÂL: Ganimetler, gelirler, vergiler

FÂTIR: Yaratan, varlığın ilkelerini koyan

FÂTİHA: Açılış, açan, özetleyen

FECR: Şafak vakti

FELAK: Tan yeri, yarılma, açılma

FETİH: Fetih, açılış

FİL: Fil

FURKAN: Işıkla karanlığı, doğruyla eğriyi ayıran

FUSSILET: “Ayrıntılı yaptı”

ĞAŞİYE: Bürüyen, örten, kuşatan

HAC: Ziyaret

HADİD: Demir

HÂKKA: Geleceği kuşkusuz olan şey

HAŞR: Haşir, toplama, diriltme

HİCR: Bir topluluğun adı

HUCURÂT: Hücreler

HÛD: Hûd Peygamber

HÜMEZE: Alaycılar, gıybetçiler

İBRAHİM: Hz. İbrahim

İHLÂS: Samimiyet

İNFİTÂR: Açılma, yarılma, parçalanma

İNSAN(DEHR): İnsan(Zaman)

İNŞIKAK: Yarılma, ayrılma, kopma

İNŞİRAH: Gönül ferahlığı, iç açılması

İSRA: Gece yürüyüşü

KAARİA: Şiddetle çarpan

KADİR: Kadir Gecesi

KAF: “Kaf” harfi

KÂFİRUN: Kâfirler

KALEM: Kalem

KAMER: Ay

KASAS: Peygamberlerin hayat hikâyeleri

KEHF: Mağara

KEVSER: Kevser havuzu, yoğun güzellik ve iyilik

KIYAMET: Kıyamet

KUREYŞ: Kureyş Kabilesi

LEYL: Gece

LUKMAN: Hz. Lokman

MÂİDE: Sofra

MÂÛN: Kamu hakkı, zekât, vergi

MEÂRİC: Miraçlar, yükselme noktaları

MERYEM: Hz. Meryem

MUHAMMED: Hz. Muhammed

MUTAFFİFÛN: Ölçü ve tartıda hile yapanlar

MÜCÂDİLE: Hakları için savaşan kadın

MÜDDESSİR: Örtüsüne bürünen

MÜLK: Mülk, yönetim

MÜMİN (ĞAFİR): Mümin, (Affeden)

MÜMİNÛN: Müminler

MÜRSELAT: Görevle gönderilenler

MÜMTEHİNE: İmtihan eden

MÜNAFIKÛN: İkiyüzlüler

MÜZZEMMİL: Örtüsüne bürünen, köşesine çekilen

NAHL: Balarısı

NÂS: İnsanlar

NASR: Yardım

NAZİÂT: Çekip koparanlar, yay çekenler

NEBE’: Haber

NECM: Yıldız

NEML: Karınca

NİSA: Kadınlar

NÛH: Hz. Nuh

NÛR: Işık

RA’D: Gök gürültüsü

RAHMAN: Rahmeti bol olan

RÛM: Bizanslılar

SÂD: “Sâd” harfi

SAFF: Saf tutmak

SAFFÂT: Saf bağlayanlar

SEBE’: Seba ülkesi

SECDE: Secde

ŞEMS: Güneş

ŞUARA: Şairler

ŞÛRA: Şûra, toplu denetim

TÂHÂ: “Tı” ve “Ha” harfleri

TAHRİM: Haramlaştırma, yasaklama

TALÂK: Boşama, boşanma

TÂRIK: Tarık yıldızı, tokmak gibi vuran

TEBBET: “Eli kırıldı.”

TEĞABÜN: Aldatış ve aldanış

TEKÂSÜR: Mal ve evlat çokluğunda yarış

TEKVİR: Büküp dürme

TEVBE: Tövbe

TİN: İncir

TÛR: Tur dağı

VÂKİA: Olan, ortaya çıkan

YÂSİN: “Ya” ve “Sin” harfleri

YÛNUS: Hz. Yunus

YÛSUF: Hz. Yusuf

ZÂRİYÂT: Tozutup savuranlar

ZİLZAL: Zelzele

ZÜHRUF: Süs-Püs

ZÜMER: Zümreler, klikler

ESMAÜL HÜSNA ANLAMLARI

Yayınlandı: 03 Kasım 2013 / Uncategorized

ALLAH

Bu ism-i şerif, Cenap-ı Hakk’ın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği bütün güzel vasıfları ve İlahî sıfatları içine alır. Diğer isimler ise, yalnız kendi manalarına delalet ederler. Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz.

Bu isim, Allah’tan başkasına ne hakikaten ve ne de mecazen verilemez. Diğer isimlerin ise, Allah’tan başkasına isim olarak verilmesinde bir mahzur yoktur. İnsanlara Kadir, Celal ismini vermek gibi. Yalnız bu isimlerin başına, insanlara izafe edildiklerinde, “kul” manasına gelen “abd” kelimesinin ilavesi güzeldir. Abdülkadir ismi gibi…

er-RAHMAN

Ezel’de bütün yaratılmışlar hakkında hayır ve rahmet irade buyuran;

Sevdiğini, sevmediğini ayırdetmiyerek bütün mahlûkatını sayısız nimetlere gark eden…

Hayatları için lüzumlu olan bütün rızıkları veren…

er-RAHÎM

Pek ziyade merhamet edici;

Verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedî nimetler vermek suretiyle mükâfatlandırıcı…

Rahman ism-i şerifinden Allah Teâlâ’nın ezelde bütün mahlûkatı için hayır ve rahmet irade buyurduğu anlaşılır. Rahîm ism-i şerifi ise, mahlûkatı arasında irade sahipleri, hususan müminler için rahmet-i İlahiyyenin tecellisini ifade eder.

el-MELİK

Bütün mahlûkatın hakikî sahibi ve mutlak hükümdarı…

Allah’ın, ne zatında ve ne de sıfatında hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur. Bilakis her şey zatında, sıfatında, varlığında ve varlığının devamında O’na muhtaçtır. Bütün kâinatın hakikî sahibi, mutlak hükümdarıdır.

el-KUDDÛS

Hatadan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz…

Allah, hissin idrak ettiği, hayalin tasavvur ettiği, vehmin tahayyül ettiği, fikrin tasarladığı her vasıftan münezzeh ve müberradır. O hatadan, gafletten, acizden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz olandır. Bu bakımdan her türlü takdise layıktır.

İnsan su’-i ihtiyarı karışmadığı müddetçe kâinatta fıtrî olarak bulunan umumî temizlik hakikati de, Cenap-ı Hakk’ın KUDDÛS isminin tecellisidir.

es-SELAM

Her çeşit arıza ve hadiselerden salim kalan;

Her türlü tehlikelerden kullarını selamete çıkaran;

Cennet’teki bahtiyar kullarına selam eden…

Bu ism-i şerif, Kuddus ismi ile yakın bir mana ifade etmekte ise de Selam ismi, daha ziyade istikbale aittir. Yani, Cenap-ı Hakk’ın gerek zatı, gerek sıfatı ileride en ufak bir tagayyüre, bir değişikliğe, bir zaafa uğramaktan münezzehtir. O, ezelde nasılsa ebedde de öyledir.

el-MÜ’MİN

Gönüllerde iman ışığı yakan, uyandıran;

Kendine sığınanlara aman verip onları koruyan, rahatlandıran…

Allah Teâlâ, kalplere iman ve hidayet bağışlayarak oralardan şüphe ve tereddütleri kaldırmıştır.

Kendine sığınanlara aman verip korumuş, emniyetle rahatlandırmıştır.

el-MÜHEYMİN

Gözetici ve koruyucu…

Allah, yarattığı mahlûkatının amellerini, rızıklarını, ecellerini bilip muhafaza eder. Bütün varlığı görüp gözeten, yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran ancak O’dur. Hiçbir zerre, hiçbir lahza, Onun bu lütuf ve atıfetinden boş değildir.

el-AZÎZ

Mağlup edilmesi mümkün olmayan galip.

Bu ism-i şerif, kuvvet ve galebe manasına gelen İZZET kökünden gelir. Allah Teâlâ mutlak surette kuvvet ve galebe sahibidir.

İzzet sıfatı, Kur’an’da birçok yerlerde azap ayetleri bahsinde gelmiştir. Fakat bu ism-i şerifin yine birçok defa Hakîm ism-i şerifi ile birleştiği görülür. Bunun manası: Allah Teâlâ’nın kudreti galiptir, fakat hikmeti ile kötülerin cezasını tehir eder, kötülük edip durmakta olan insanları cezalandırmakta acele etmez, demektir.

el-CEBBAR

Kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan;

Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan…

Bu ism-i şerif cebir maddesindendir. Cebir, “kırık kemiği sarıp bitiştirmek, eksiği bütünlemek” manasına geldiği gibi, “icbar etmek”, yani, “zorla iş gördürmek” manasına da gelir.

Bu manaya göre Allah Teâlâ Cebbar’dır. Yani, kırılanları onarır, eksikleri tamamlar, her türlü perişanlıkları düzeltir, yoluna kor.

Cebbar’ın ikinci manasına göre de; Allah Teâlâ kâinatın her noktasında ve her şey üzerinde dilediğini yaptırmağa muktedirdir. Hüküm ve iradesine karşı gelinmek ihtimali yoktur.

el-MÜTEKEBBİR

Her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren…

Büyüklük ve ululuk, ancak Allah’a mahsustur, varlığı ile yokluğu Allah’ın bir tek emrine ve iradesine bağlı bulunan kâinattan hiçbir mevcut, bu sıfatı takınamaz.

el-HALIK

Her şey’in varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri hadiseleri tayin ve tespit eden ve ona göre yaratan, yoktan var eden…

Bu ism-i şerifin manasında iki husus vardır:

1. Bir şey’in nasıl olacağını tayin ve takdir etmek,

2. O takdire uygun olarak o şey’i icat etmek.

el-BARİ

Eşyayı ve her şey’in aza ve cihazlarını birbirine uygun bir halde yaratan…

Her şey’in vücudu mütenasip, yani, azası, hayat cihazları ve aslî unsurları keyfiyet ve kemiyet bakımından birbirine münasip olarak yaratıldığı gibi, hizmeti ve faydası da umumî ahenge uygun yaratılmıştır.

el-MUSAVVİR

Tasvir eden, her şey’e bir şekil ve hususiyet veren…

Allah Teâlâ her şey’e bir suret, bir özellik vermiştir. Her şey’in kendisine göre şekli, dıştan görünüşü vardır ki, başkalarına benzemez.

Mesela: İnsanlar arasında tamamıyla birbirinin aynı iki insan yoktur.

Bundan daha garibi, parmak uçlarındaki çizgilerdir. Bu çizgiler, insanların sayısı kadar değişik gidiyor ve hiçbiri ötekine uymuyor. Şu halde insanın hiç taklit olunamayacak imzası, bastığı parmak izidir.

İşte bunlar, Allah Teâlâ’nın MUSAVVİR isminin tecellileridir.

el-ĞAFFAR

Mağfireti pek bol olan…

Gafr, örtmek ve sıyanet etmek (korumak) manasınadır. Allah müminlerin günahlarını örter. Dilediği kullarını da günahlardan sıyanet eder, korur. Bu, onlar için en büyük nimetlerden biridir.

el-KAHHAR

Her şey’e, her istediğini yapacak surette galip ve hâkim…

Kahr, bir şey’e, onu hor ve hakir kılacak veya mahv ve helak edebilecek surette galip olmaktır. Allah Teâlâ Kahhar’dır, her veçhile üstün ve daima galiptir. Kuvvet ve kudretiyle her şey’i içinden ve dışından kuşatmıştır. Hiçbir şey O’nun bu ihatasından dışarı çıkamaz. Ona karşı her şey’in boynu büküktür. Kahrına yerler, gökler dayanamaz. Kahr ile nice azıp sapmış ümmetleri ve milletleri mahv ve perişan etmiştir.

el-VEHHAB

Çeşit çeşit nimetleri devamlı bağışlayıp duran…

Bu isim, Vehhab kelimesi hibe kökünden gelmektedir. Hibe, “herhangi bir karşılık ve menfaat gözetmeden birine bir malı bağışlamak” manasınadır. Vehhab ise, “Her zaman, her yerde ve her şey’i çok çok ve bol bol veren ve karşılık beklemeyen” demektir.

er-REZZAK

Yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsan eden…

Rızık, Allah Teâlâ’nın bilhassa yaşayan mahlûkatına faydalanmalarını nasip ettiği her şeydir. Rızık yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir. Kendisinden faydalanılan her şey’e rızık denir.

Maddî rızık, her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, para, mücevher, çoluk-çocuk, vücudun çalışma kudreti, bilgi, mal-mülk, servet vs. gibi şeylerdir.

Manevî rızık ise, ruhun ve kalbin gıdası olan şeylerdir. Başta iman olmak üzere insanın manevî hayatına ait bütün duygular ve o duyguların ihtiyacı olan şeyler, hep manevî rızıktır.

el-FETTAH

Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran…

Fettah kelimesi, feth’den gelmektedir. Feth ise, “kapalı olan şey’i açmak” manasınadır.

Kapalı bir şey’i açmak:

a. Maddî olur; bir kapıyı, bir kilidi açmak gibi.

b. Manevî olur; kalpten tasaları, kederleri atıp gönlü açmak gibi.

Bitkilerin çiçek açması, tohum ve çekirdeklerin sümbül vermesi, rızık ve rahmet kapılarının açılması hep Fettah ism-i şerifinin tecellisindendir.

el-ALÎM

Her şey’i çok iyi bilen…

Allah, her şey’i tam manasıyla bilir. Her şey’in, içini, dışını, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını, bitimini çok iyi bilendir O. Olmuşları bildiği gibi, olacakları da aynı şekilde bilir. Onun için, olmuş – olacak, gizli – açık söz konusu değildir. Bunlar, insanlar hakkında geçerli olan mefhumlardır. İnsanların bilmesi nisbî ve arızîdir. Allah’ın bilmesi ise, – bütün isim ve sıfatlarında olduğu gibi – zatî’dir. Onun için O’nun bilmesinde dereceler bulunmaz.

el-KABID

Sıkan, daraltan…

el-BASIT

Açan, genişleten…

Bütün varlıklar Allah Teâlâ’nın kudret kabzasındadır. İstediği kulundan, ihsan ettiği servet ve samanı, evlat ve iyali yahut hayat zevkini, gönül ferahlığını alıverir. O adam zenginken fakir olur yahut evlat acısına boğulur yahut iç sıkıntısına, ıstırap ve huzursuzluk içine düşer.

İşte bu haller, Kabıd isminin tecellileridir.

Allah, istediği kuluna da yepyeni bir hayat verir, neş’e verir, rızık bolluğu verir, bu da Basıt isminin tecelliyatıdır.

el-HAFID

Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan…

Allah Teâlâ, istediği kulunu yukarıdan aşağı atıverir. Şan ve şeref sahibi iken, rezil ve rüsva eder ve bu muamelesi çok defa, kendisini tanımayan, emirlerini dinlemeyen asiler, başkalarını beğenmeyen mütekebbirler ve hak, hukuk tanımayan zalim zorbalar hakkında tecelli eder.

er-RAFİ’

Yukarı kaldıran, yükselten…

Allah Teâlâ, istediği kulunu indirdiği gibi, istediği kulunu da yükseltir. Şan ve şeref verir. Bazı gönülleri iman ve irfan ışığı ile parlatır, yüksek hakikatlerden haberdar eder.

Allah’ın yükselttiği insanlar, çok defa melek huylu, tatlı dilli, insanların ayıplarını, kusurlarını örtüp eksiklerini tamamlayan; onlara malıyla, bedeniyle, bilgisiyle, nasihatiyle yardım eden nazik, kibar insanlardır. Onlar bu istikametten ayrılmadıkça Allah da bu nimeti kendilerinden almaz.

el-MU’IZZ

İzzet veren, ağırlayan…

el-MÜZİLL

Zillete düşüren, hor ve hakir eden…

İzzet ve zillet, birbirine zıt manalardır. İzzet kelimesinde “şeref ve haysiyet”, Zillet kelimesinde ise “alçaklık” manası vardır.

Bunlar hep Allah Teâlâ’nın, mahlûkatı üzerindeki tasarrufları cümlesindendir.

es-SEMİ’

İyi işiten…

Allah Teâlâ işitir. Kalplerimizdeki sözleri ve işitilmek şanından olan her şey’i işitir. Mesafeler, onun işitmesine perde olamaz. Birini işitmesi, ötekilerini işitmesine mani olmaz. Her hadiseyi aynı derece açık olarak işitir.

el-BASÎR

İyi gören…

Allah Teâlâ herkesin gizli açık yaptığını ve yapacağını görüp durmaktadır. Karanlıklar O’nun görmesine mani olamaz. Karanlık gibi, yakınlık – uzaklık, büyüklük – küçüklük gibi insanların görmelerine engel olan şeyler de O’nun görmesine mani olmaz.

el-HAKEM

Hükmeden, hakkı yerine getiren…

Allah Teâlâ Hâkim’dir, her şey’in hükmünü O verir ve hükmünü eksiksiz icra eder. Hâkimlerin hâkimliğine, hükümdarların hükümdarlığına hüküm veren de ancak O’dur. O’nun hükmü olmadan hiçbir şey, hiçbir hadise meydana gelemediği gibi, O’nun hükmünü bozacak, geri bıraktıracak, infazına mani olacak hiçbir kuvvet, hiçbir hükûmet, hiçbir makam da yoktur.

el-ADL

Tam adaletli…

Adalet, zulmün zıddıdır. Zulüm kelimesinde; incitme, can yakma manası vardır. Zulmetmeyerek herkese hakkını vermek ve her şey’i akıl ve mantığa, hikmet ve maslahata uygun olarak yapmak da adalet demektir.

Allah Teâlâ Adil’dir. Zalimleri sevmez. Zalimlerle düşüp kalkanları ve hatta sadece uzaktan onlara imrenenleri ve sevenleri de sevmez.

el-LATÎF

En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri yapan;

İnce ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ulaştıran…

Allah Teâlâ Latif’tir. En ince şeyleri bilir. Çünkü onları yaratan O’dur. Nasıl yapıldığı bilinmeyen, gizli olan en ince şeyleri yapar.

el-HABÎR

Her şey’in iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar olan…

En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün eşya ve hadiselerden Allah haberdardır. Onun haberi olmadan hiçbir hadise cereyan etmez.

el-HALÎM

Hilm, suçluların cezasını vermeye gücü yetip dururken bunu yapmamak, onlar hakkında yumuşak davranmak ve cezalarını geriye bırakmaktır. Suçluyu cezalandırmağa iktidarı olmayana halim denmez. Halim, kudreti yettiği halde, bir hikmete binaen cezalandırmayana denir.

Allah Teâlâ Halim’dir. Her günah işleyeni hemen cezalandırmaz. Hışım ve gazabda acele etmez, mühlet verir. Bu mühlet içinde yaptıklarına pişman olup tevbe edenleri affeder. Israr edenler hakkında, hüküm artık kendisine kalmıştır.

el-AZÎM

Bütün büyüklüklerin sahibi…

Azamet, büyüklük manasınadır. Hakikî büyüklük Allah’a mahsustur. Yerde, gökte, bütün varlık içinde mutlak ve ekmel büyüklük, ancak O’nundur ve her şey O’nun büyüklüğüne şahittir. Bu sıfatta da Allah’a herhangi bir denk bulunması muhaldir.

el-ĞAFÛR

Mağfireti çok…

Allah Teâlâ’nın mağfireti çoktur. Bir kulun kusuru ne kadar büyük ve çok olursa olsun onları örter, meydana çıkarıp da sahibini rezil etmez.

Kusurları insanların gözünden gizlediği gibi, melekût âlemi sakinlerinin gözünden de gizler. İnsanların görmediği bazı şeyleri melekût âlemi sakinleri görürler. Gafur ism-i şerifi, kusurların onların gözünden de gizlenmesini ifade eder.

eş-ŞEKÛR

Kendi rızası için yapılan iyi işleri, daha ziyadesiyle karşılayan…

Şükür, iyiliği, iyilikle karşılamak demektir. Şükür, Allah Teâlâ’ya karşı kulun yapması gereken bir vazifesidir.

Şekûr ise, az taat karşılığında çok büyük dereceler veren, sayılı günlerde yapılan amel karşılığında ahiret âleminde sonsuz nimetler lütfeden demektir. Bu manaya Allah’tan başka hakikî sahip yoktur.

el-ALİYY

Her hususta, her şeyden yüce olan…

Allah Teâlâ yücedir, yüksektir.

Yüksekliğin hakikî manası şudur:

1. Allah’tan daha üstün bir varlık düşünülmesi imkânsızdır.

2. Bir benzeri veya ortağı veya yardımcısı yoktur.

3. Şanına yaraşmayan her şeyden uzaktır.

4. Kudrette, bilgide, hükümde, iradede ve diğer bütün kemal sıfatlarında üstündür. Şu halde Aliyy, her şey kendisinin dûnunda, emrinde ve hükmü altında olan Zat demektir.

el-KEBÎR

Büyüklükte kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen…

Allah Teâlâ kibriya sahibidir. Kibriya, zatın kemali demektir. Her bakımdan büyük, varlığının kemaline hudut yoktur. Bütün büyüklükler O’na mahsustur.

el-HAFÎZ

Yapılan işleri bütün tafsilatıyla tutan, her şey’i belli vaktine kadar afat ve belalardan saklayan…

Hıfz, korumak, demektir. Bu koruma iki şekilde olur.

Birincisi, varlıkların devamını sağlamak, muhafaza etmektir.

İkincisi, birbirlerine zıt olan şeylerin, yekdiğerlerine saldırmasını önlemek, birbirlerinin şerrinden onları korumaktır.

Allah her mahlûkuna, kendine zararlı olan şeyleri bilecek bir his ilham buyurmuştur. Bu Hafîz ism-i şerifinin tecelliyatındandır. Bir hayvan kimyevî tahlil raporuna muhtaç olmadan kendine zararlı otları bilir ve onları yemez. Kulların amellerinin yazılması, zayi olmaktan korunması da Hafîz isminin iktizasıdır. Bu bakımdan ahirette yeniden dirilme ve yaptıklarından hesaba çekilme ile Hafîz isminin yakından alakası vardır.

el-MUKÎT

Her yaratılmışın azığını ve gıdasını tayin eden, azıkları beden ve kalplere gönderen…

Bu manaya göre Mukît, Rezzak manasınadır. Yalnız Mukît, Rezzak’tan daha hususîdir. Rezzak, azık olanı da olmayanı da içine alır.

el-HASÎB

Herkesin hayatı boyunca yapıp ettiklerinin, bütün tafsilat ve teferruatıyla hesabını iyi bilen;

Her şey’e ve herkese her ihtiyacı için kâfi gelen…

Allah Teâlâ, neticesi hesapla bilinecek ne kadar miktar ve kemiyet varsa hepsinin neticelerini hiçbir ameliyeye (işleme) muhtaç olmadan doğrudan doğruya ve apaçık bilir.

Allah Teâlâ, herkese her ihtiyacı için kâfidir. Bu kifayet, O’nun varlığının devam ve kemalini gösterir.

el-CELÎL

Celadet, ululuk ve heybet sahibi, celal sıfatları ile muttasıf…

Celadet ve ululuk, Allah’a mahsustur. Onun zatı da büyük, sıfatları da büyüktür. Fakat bu büyüklük, cisimlerdeki gibi hacim veya yaşlılık itibarı ile değildir. Zamanla ölçülmez, mekânlara sığmaz.

el-KERÎM

Keremi, lütuf ve ihsanı bol…

Allah vaad ettiği zaman sözünü yerine getirir, verdiği zaman son derece bol verir, muktedirken affeder.

er-RAKÎB

Bütün varlıklar üzerinde gözcü, bütün işler murakabesi altında bulunan…

Bir şey’i koruyan ve devamlı kontrol altında bulundurana rakîb derler; bu da bilgi ve muhafaza ile olur.

Allah Teâlâ, bütün varlıkları her lahza gözetip duran bir şahit, bir nazırdır. Hiçbir şey’i kaçırmaz. Her birini görür ve herkesin yaptığına göre karşılığını verir.

el-MÜCÎB

Kendine dua edip yalvaranların isteklerini işitip cevap veren, onları cevapsız bırakmayan…

Burada bir hususu iyi bilmek gerekir: Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Ayet-i kerimede, Allah tarafından her duaya cevap verileceği va’dedilmiştir. Fakat kabul edileceği va’dedilmemiştir. Zira kabul edip etmemek Cenap-ı Hakk’ın hikmetine bağlıdır. Hikmeti iktiza ederse istenenin aynını, aynı zamanda kabul eder. Dilerse istenenin daha iyisini verir. Dilerse o duayı ahiret için kabul eder, dünyada neticesi görülmez. Dilerse de kulun menfaatine uygun olmadığı için hiç kabul etmez.

el-VASİ’

Geniş ve müsaadekar…

Allah’ın ilmi, rahmeti, kudreti, afv ve mağfireti geniştir ve her şey’i kaplamıştır. Allah’ın ilminden hiçbir şey gizlenemez, ikram ve ihsanına bir nihayet yoktur.

el-HAKÎM

Bütün işleri hikmetli…

Allah Hâkim’dir. Faydasız, boş ve tesadüfî bir işi yoktur. Her emir ve filinin her yönüyle sonsuz fayda ve maslahatları vardır. Her yarattığı mahlûk, her yaptığı iş bütün kâinat nizamı ile alakalıdır. Kâinatın umumî nizamı ile tenakuz teşkil eden hiçbir hadise, bir mahlûk, bir iş yoktur.

el-VEDÛD

İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya biricik layık olan…

Vedûd’un iki manası vardır: 1. Seven, 2. Sevilen.

Allah Teâlâ, kullarını çok sever, onları lütuf ve ihsanına garkeder. Sevilmeye layık ve müstahak olan da ancak O’dur.

el-MECÎD

Zatı şerefli, ef’ali güzel olan, her türlü övgüye layık bulunan…

Bu ism-i şerifin manasında iki mühim unsur vardır:

Biri: Azamet ve kudretinden dolayı yaklaşılamaz olmak.

İkincisi: Yüksek huylarından, güzel işlerinden dolayı övülüp sevilmek…

el-BAİS

Ölüleri diriltip kabirlerinden kaldıran; gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran…

Allah Teâlâ insanları, onlar ölüp toprak olduktan sonra ahiret günü dirilterek kabirlerinden kaldıracak ve ruhları ile cesetleri birlikte olarak hesaplarını görecek, sonra da yine ruh ve cesetleri birlikte olarak mükâfat veya cezalarını verecektir.

eş-ŞEHÎD

Her zamanda hadiselerin dış yüzünü bilen ve her yerde hazır ve nazır olan…

Allah, mutlak surette her şey’i bilmesi bakımından Âlim’dir. Hadiselerin esrarını, iç yüzünü bilmesi yönünden Habîr’dir. Dış yüzünü bilmesi yönünden de Şehîd’dir.

el-HAKK

Varlığı hiç değişmeden duran…

Hakk, varlığı hakikî bulunan zatın ismidir. Yani, varlığı daima sabittir. Allah Teâlâ’nın zatı, yokluğu kabul etmediği gibi, herhangi bir değişikliği de kabul etmez. Hakikaten var olan yalnız Allah’tır.

el-VEKÎL

Usulüne uygun şekilde, kendisine tevdi edilen işleri en güzel şekilde neticelendiren…

Kendisine iş ısmarlanan zata vekil denir. Allah Teâlâ en güzel ve en mükemmel vekîl’dir. İşlerin hepsini tedvîr, tedbir ve idare eden O’dur. Fakat kendisi hiçbir işinde vekile muhtaç değildir. Allah Teâlâ, kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştırır.

el-KAVİYY

Çok kuvvetli…

el-METÎN

Çok sağlam…

Kuvvet, tam bir kudrete delalet eder. Metanet ise, kuvvetin şiddetini ifade eder.

Allah’ın kuvveti de öteki sıfat ve isimleri gibi na-mütenahîdir, tükenmez, gevşemez, hudut içine sığmaz, ölçüye gelmez. Allah’ın kudreti bahsinde zorluk – kolaylık söz konusu değildir. Bir yaprağı yaratmakla kâinatı yaratmak birdir.

Allah Teâlâ tam bir kuvvet sahibi olmak bakımından, Kaviyy, gücünün çok şiddetli olması bakımından Metin’dir.

el-VELİYY

İyi kullarına dost olan, yardım eden…

Allah, sevdiği kullarının dostudur. Onlara yardım eder. Sıkıntılarını, darlıklarını kaldırır, ferahlık verir. İyi işlere muvaffak kılar. Her çeşit karanlıklardan kurtarır, nurlara çıkarır. Artık onlara korku ve hüzün yoktur. Herkesin korktuğu zaman, onlar korkmazlar.

el-HAMÎD

Ancak kendisine hamd ü sena olunan, bütün varlığın diliyle biricik övülen, methedilen…

Hamd; ihsan sahibi büyüğü övmek, tazim fikri ve teşekkür kastiyle medh ü sena etmektir.

Her mevcut, hal diliyle olsun, kal diliyle olsun, Allah Teâlâ’yı tesbih ve takdis etmektedir. Bütün hamd ü senalar O’na mahsustur. Hamd ve şükürle kendisine tazim ve ibadet olunacak velîyy-i nimet ancak O’dur.

el-MUHSÎ

Her şey’in sayısını bir bir bilen…

İlmi her şey’i ihata eden ve her şey’in miktarını bilip eksiksiz tastamam sayabilen Allah’tır.

Allah Teâlâ, her şey’i olduğu gibi görür ve bilir, yani, bütün mevcudatı toptan bir yığın halinde birbirinden seçilmez karışık bir şekilde değil; cinslerini, nev’ilerini, sınıflarını, fertlerini, zerrelerini birer birer saymış gibi gayet açık görür ve bilir.

el-MÜBDİ’

Mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan…

Mübdi, bir manada icat demektir. Muîd ism-i şerifi de icat manasına gelir. İcadın bir benzeri daha evvel yaratılmış, meydana getirilmiş ise, iade; değilse, yani, benzeri, maddesi olmayan yeni bir şey ise ibda denir.

el-MUÎD

Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan…

Her şey mukadder olan ömrünü tamamlayıp öldükten sonra, Allah’tan başka kimse kalmaz, fakat varken yok olan bu insanları ahiret günü Allah Teâlâ diriltip yeniden hayatlandırır, yeniden yaratır. Sonra da dünya hayatlarında yaptıkları işlerden hesaba çeker.

el-MUHYÎ

Hayat veren, can bağışlayan, sağlık veren…

Allah Teâlâ, cansız maddelere hayat ve can verir.

Her gün, her saat, her saniye yeryüzünde milyonlarca varlık hayat bulup dünyaya gelmektedir. Bütün bunlar, Allah’ın emr ü fermanıyla, yaratmasıyla ve müsaadesiyle olmaktadır. Allah yoğu var edip hayat verdiği gibi, ölüyü de tekrar canlandırabilir. Buna ihya, yani, diriltme denir. Hayatı hiç yoktan veren zatın, ölülere yeniden hayat verip diriltmesi elbette son derece kolaydır.

el-MÜMÎT

Canlı bir mahlûkun ölümünü yaratan…

Allah, yarattığı her canlıya muayyen bir ömür takdir etmiştir. Canlı varlıklar için ölüm mukadder ve muhakkaktır. Hayatı yaratan Allah olduğu gibi, ölümü yaratan da yine O’dur.

Ancak bu ölüm, yok oluş, hiçliğe gidiş değil, bilakis fani hayattan baki hayat geçiştir.

el-HAYY

Diri; her şey’i bilen ve her şey’e gücü yeten…

Hayy, diri demektir, bunun zıddına meyyit denir ki, ölü manasına gelir.

Allah Teâlâ ölmez, daima hazır ve nazırdır. Yaşayan mahlûkatın hayatını veren de O’dur. O olmasaydı hayattan eser olmazdı. O daima fenadan, zevalden, hatadan münezzehtir. Her an Âlim, her an Habîr, her an Kadir’dir.

el-KAYYÛM

Gökleri, yeri, her şey’i ayakta tutan…

Kayyum, kaim’in mübalağasıdır. “Her şey üzerinde kaim” demektir. Bunun manası “Bir şey’in kıyamı, yani, bir varlık sahibi olarak durabilmesi neye bağlı ise, onu veren” demektir.

Allah Teâlâ, her şey’in mukadder olan vaktine kadar durması için sebeplerini ihsan etmiştir. Onun için her şey Hak ile kaimdir.

el-VACİD

Hiçbir şey’e ihtiyacı olmayan; istediğini, istediği vakit bulan. Kendisi için lüzumlu olan şeylerin hiç birinden mahrum olmayan…

Ulûhiyet sıfatları ve bunların kemali hususunda kendisine gerekli olan her bir şey, şanı yüce olan Allah’ın zatında mevcuttur.

el-MACİD

Kadr ü şanı büyük, kerem ve semahati bol…

Allah Teâlâ’nın kendisiyle aşinalığı olan kullarına kerem ve semahati ifadeye sığmaz, ölçüye gelmez. Mesela: Onları temiz ahlak sahibi olmaya, iyi işler yapmaya muvaffak kılar da, sonra yaptıkları o güzel işleri, haiz oldukları seçkin vasıfları sebebiyle onları över, sitayişlerde bulunur. Kusurlarını affeder, kötülüklerini mahveder.

el-VAHİD

Tek…

Zatında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde asla şeriki (ortağı) veya naziri (benzeri) ve dengi bulunmayan…

es-SAMED

Hacetlerin bitirilmesi, ıstırapların giderilmesi için tek merci’, ihtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen, arzu ve bütün istekler kendisine sunulan…

Allah Teâlâ, her dileğin biricik merciidir. Yerde, gökte bütün hacet sahipleri yüzlerini O’na döndürmekte, gönüllerini O’na bağlamakta, el açarak yalvarmalarını O’na arz etmektedirler. Buna layık olan da yalnız O’dur.

el-KADİR

İstediğini, istediği gibi yapmağa gücü yeten…

Allah Teâlâ, kudretine bir ayna olmak üzere kâinatı yaratmıştır. Gök boşluğunun ölçülmesi mümkün olmayan genişliği içinde, akıllara hayret ve dehşet verecek derecede birbirlerine uzak mesafelerde milyarlarca güneşleri yandırmak… Fezalarda, sayısı belirsiz âlemleri birbirine çarpmadan koşturmak… Bir damla suyun içinde, birbirine temas etmeden hesapsız hayvanatı yüzdürmek Kadir isminin tecelliyatındandır.

el-MUKTEDİR

Kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden…

Allah Teâlâ her şey’e karşı mutlak ve ekmel surette kadirdir. Her şey’e kadir olduğu içindir ki, dilediği şey’i yaratır ve isterse onda dilediği kadar kuvvet ve kudret de yaratır.

el-MUKADDİM

İstediğini ileri geçiren, öne alan…

Allah Teâlâ bütün mahlûkatı yaratmıştır. Fakat ancak seçtiklerini ileri almıştır. İnsanların bazısını dince, dünyaca bazısı üzerine derece derece yükseltmiştir. Fakat bu yükseltme ve seçme, kulların kendi amelleri ile ona layık olmaları neticesinde olmuştur.

el-MUAHHİR

İstediğini geri koyan, arkaya bırakan…

Allah Teâlâ istediğini ileri, istediğini geri aldığı gibi, bazen da kullarının teşebbüslerini, onların bekledikleri zamanda semerelendirmez, maksatlarını arkaya bırakır. Bunda birçok hikmetleri vardır. Bu hikmetleri araştırmalı, sezmeğe çalışmalıdır.

el-EVVEL

Her varlıktan mukaddem olan, başlangıcı olmayan…

Allah Teâlâ bütün varlıklar üzerine mukaddem olup kendi varlığının evveli yoktur. Kendisi için asla başlangıç tasavvur olunamaz. Onun için Ona EVVEL demek, “ikincisi var” demek değildir. “Sabık’ı, yani, kendisinden evvel bir varlık sahibi yok” demektir.

el-AHİR

Sonu olmayan…

Her şey biter, helak ve fenaya gider, ancak O kalır. Varlığının sonu yoktur. Evveliyetine bidayet olmadığı gibi, ahiriyetine nihayet yoktur. Onun için Ona “Ahir” demek, “Bir sabık’ı yani, kendisinden evvel bir varlık sahibi var” demek değildir. “Bir lahıkı yok” demektir.

ez-ZAHİR

Aşikâr olan, kat’î delillerle bilinen…

Allah Teâlâ’nın varlığı her şeyden aşikârdır. Gözümüzün gördüğü her manzara, kulağımızın işittiği her nağme, elimizin tuttuğu, dilimizin tattığı her şey, fikirlerimizin üzerine çalıştığı her mana, hâsılı, gerek içimizde, gerek dışımızda şimdiye kadar anlayıp sezebildiğimiz her şey O’nun varlığına, birliğine, kemal sıfatlarına şahittir.

el-BATIN

Gizli olan; duyu organları ile idrak edilemeyen…

Allah Teâlâ’nın varlığı hem aşikârdır, hem gizlidir.

Aşikârdır, çünkü varlığını bildiren delil ve nişanları gözsüzler bile görmüş ve bu hakikatler hakikati yüce varlığa, eşyanın umumî şehadetini sağırlar bile işitmiştir.

Gizlidir. Çünkü biz Onu künhüyle bilemeyiz. Amma varlığını kat’î

el-VALÎ

Mahlûkatın işlerini yoluna koyan;

Bu muazzam kâinatı ve her an biten hadisatı tek başına tedbir ve idare eden…

Allah Teâlâ bütün varlığı idare eden, biricik ve en büyük validir. Diğer valiler ve hükümdarların idaresi, O’nun izni ve müsaadesi iledir. Ve onların velayet ve idaresi, son derece nakıstır.

Allah’ın velayet ve tedbiri ise sınırsız, gerçek ve hakikîdir. Her şey emri ve iradesi altındadır. Her şey’i bilir. Ondan habersiz mülkünde hiçbir şey cereyan etmez. Adile mükâfatını, zalime cezasını eksiksiz verir… Sebepler, O’nun icraat ve idaresinde yardımcı değil, sadece izzet ve haşmetini gösteren birer perdedirler. Hakikî tesir, O’nun kudretindendir.

el-MÜTEALÎ

Yaratılmışlar hakkında aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan pek yüce ve pek münezzeh…

Mesela, bir zengin hakkında, “Bu adam yarın fakir düşebilir”, denebilir ve adam da zenginken fakir olabilir. Fakat Allah Teâlâ hakkında, bu gibi ihtimallerin düşünülmesi mümkün değildir. O, her türlü noksanlık, eksiklik, zaaf, acizlik, hata ve kusurdan münezzehtir. İsteyenler çoğaldıkça ihsanı artar, herkese hikmet ve iradesine göre verir. Verdikçe hazineleri tükenmez…

el-BERR

Kulları hakkında kolaylık isteyen; iyilik ve bahşişi çok olan…

Allah Teâlâ kulları için daima kolaylık ve rahatlık ister, zorluk istemez, zorluk çıkaranları da sevmez. Yapılan kötülükleri bağışlar, örter. Bir iyiliğe en az 10 mükâfat verir. Kul gönlünden iyi bir şey geçirmişse, onu yapmamış olsa bile, yapmış gibi kabul edip mükâfat verir. Aksine kötülükleri ise yapmadıkça cezalandırmaz.

et-TEVVAB

Tövbeleri kabul edip, günahları bağışlayan…

Bu ism-i şerif, tövbenin mübalağa sığasıdır. Tövbenin asıl manası dönmektir. Kulun isyan yolundan dönmesi demektir.

el-MÜNTEKIM

Suçluları, adaleti ile müstahak oldukları cezaya çarptıran…

Allah Teâlâ’nın intikamı vardır. Asilerin belini kıran, canilerin hakkından gelen, taşkınlık yapan azgınlara hadlerini bildiren şüphesiz ki O’dur.

el-AFÜVV

Afvı çok…

Allah Teâlâ, günahları silen, onları hiç yokmuş gibi kabul edendir.

Bu manaya göre bu isim, Gafur ismine yakındır. Ancak arada şu fark vardır: Gufran: Günahları örtüvermek demektir. Afv ise, günahları kökünden kazımaktır. Günahları kökünden kazımak, o şey’i örtmekten daha iyidir.

er-RAÛF

Çok re’fet ve şefkat sahibi…

Mahlûkat içinde bilhassa insanlar için, Allah’ın inayeti, kerem ve re’feti hiçbir ölçüye ve ifadeye sığmayacak kadar geniş ve büyüktür.

MALİKÜ’L-MÜLK

Allah Teâlâ mülkün hem sahibi, hem hükümdarıdır. Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Hiçbir kimsenin O’nun bu tasarrufuna itiraz ve tenkide hakkı yoktur… Dilediğine verir, dilediğinden alır. Mülkünde hiçbir ortağa ve yardımcıya ihtiyacı yoktur.

ZÜ’L-CELALİ ve’l-İKRAM

Hem büyüklük sahibi, hem fazl-ı kerem…

Celal; büyüklük, ululuk manasınadır. Büyüklük alameti olan ne kadar kemalat varsa hepsi Allah’a mahsustur. Mahlûkattaki kemalat, O’nun kemalinin zayıf bir gölgesi ve işaretidir.

Allah Teâlâ aynı zamanda büyük bir fazl-ı kerem sahibidir de… Mahlûkat üzerine akıp taşmakta olan sayıya gelmez, sınır kabul etmez nimetler hep O’nun ihsanı ve ikramıdır. O nimetlerin zerresinde olsun hiç kimsenin hakkı yoktur.

el-MUKSİT

Bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan.

Mazluma acıyıp zalimin elinden kurtaran.

Allah Teâlâ en üstün bir adalet ve merhametin sahibidir. Her işi birbirine denk ve layıktır. Zerre kadar da olsa haksızlığı terviç etmez. Kullarına muamelesi merhamet ve adalet üzeredir. Yapılmış olan hiçbir iyiliğin zerresini bile karşılıksız bırakmaz. İnsanların birbirlerine karşı işledikleri haksızlıkları da düzelterek hakkı yerine getirir.

el-CAMİ’

İstediğini, istediği zaman, istediği yerde toplayan.

Birbirine benzeyen, benzemeyen ve zıt olan şeyleri bir araya getirip tutan…

Cem, dağınık şeyleri bir araya toplama demektir. Allah Teâlâ, vücutlarımızın çürüyerek suya, havaya, toprağa dağılmış zerrelerini tekrar birleştirecek, bedenlerimizi yeni baştan inşa edecektir.

Allah Teâlâ birbirine benzeyen şeyleri bir araya getirip topladığı gibi, birbirinden ayrı varlıkları da bir araya getirmektedir. Onların iç içe birlikte yaşamalarını te’min etmektedir. Sıcaklık ile soğukluk, kuruluk ile nemlilik gibi birbirine zıt unsurları bir arada tutması da yine Allah’ın Cami’ isminin tecellisindendir.

el-GANİYY

Çok zengin ve her şeyden müstağni…

Ganiy, hiçbir şey’e ihtiyacı olmayan, her şey yanında mevcut bulunduğu için hiçbir şekilde başkasına müracaat mecburiyetinde kalmayan zat demektir.

el-MUĞNÎ

İstediğini zengin eden…

Allah Teâlâ dilediğini zengin eder, ömür boyunca zengin olarak yaşatır. Dilediğini de ömür boyunca fakirlik içinde bırakır.

Bazı kullarını zenginken fakir, bazılarını da fakirken zengin yapar.

“Kıyamet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak; fakirliğe ne ölçüde sabredildiği, zenginliğe de ne ölçüde şükredilmiş olduğu hesap edilecek. Mesele, çok fakir veya çok zengin olmak değil, çok sabretmek veya çok şükretmektir.” (Yahya bin Muaz)

el-MANİ’

Bir şey’in meydana gelmesine müsaade etmeyen…

İyiden ve kötüden pek çok arzularımız vardır ki biri bitmeden biri ortaya çıkar. Yaşadığımız müddetçe bunlar ne biter, ne de tükenir… Biz de bu arzularımızı elde etmek için çalışır dururuz. Her arzumuz bir takım sebeplere, sebepler de Mani’ ve Mu’tî olan Allah’ın emrine bağlıdır. Allah Teâlâ isteyenlerin isteklerini, dilerse verir; o zaman isteyenin tuttuğu sebepler çabucak meydana gelir. Mu’tî ism-i şerifinin manası budur. Allah Teâlâ bazı isteklere de müsaade etmez. O zaman isteyenin yapıştığı sebepler kısır kalır, ne kadar çabalanırsa çabalansın netice vermez. Bu da Mani’ ism-i şerifinin tecellisidir.

Kullarının başına gelecek felaket ve musibetleri önlemek, geri çevirmek de yine Mani’ ism-i şerifinin tecelliyatındandır.

ed-DARR

Elem ve zarar verici şeyleri yaratan…

en-NAFİ’

Hayır ve menfaat verici şeyleri yaratan…

Menfaatleri ve mazarratları, hayır ve şerleri yaratan Allah Teâlâ’dır. İnsana menfaat ve zararlar belli bazı sebepler altında geliyorsa da, o sebepler o menfaat ve zararların sahibi ve müessiri değil, birer perdesidir. Gerçekte zararın da faydanın da, hayrın da şerrin de yaratıcısı Allah’tır.

en-NAFİ’

Hayır ve menfaat verici şeyleri yaratan…

Menfaatleri ve mazarratları, hayır ve şerleri yaratan Allah Teâlâ’dır. İnsana menfaat ve zararlar belli bazı sebepler altında geliyorsa da, o sebepler o menfaat ve zararların sahibi ve müessiri değil, birer perdesidir. Gerçekte zararın da faydanın da, hayrın da şerrin de yaratıcısı Allah’tır.

en-NÛR

Âlemleri nurlandıran; istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nûr yağdıran…

Bütün eşyayı aydınlatan nûr, şüphesiz ki, Allah’ın zatının nurundandır. Çünkü göklerin ve yerin nuru O’dur.

Nasıl ki, güneşin aydınlattığı her zerre, güneşin varlığına bir delildir, kâinatın her zerresinde görünen aydınlık da, o aydınlığı yaratan varlığın mevcut olmasına bir delil teşkil etmektedir.

el-HADÎ

Hidayeti yaratan.

İstediği kulunu hayırlı ve karlı yollara muvaffak kılan, muradına erdiren.

Her yarattığına, neye ihtiyacı varsa, ne yapması gerekiyorsa onu öğreten…

Hidayet; Allah Teâlâ’nın lütuf ve keremiyle kullarına, sonu hayır ve saadet olacak isteklerin yollarını göstermesi veya o yola götürüp muradına erdirmesi demektir. Sadece hayır yolunu ve sebeplerini göstermeğe irşad; neticeye erinceye kadar o yolda yürütmeye de tevfîk denir.

Hidayetin karşılığı dalalettir. Dalalet, doğru yoldan bile bile veya iğfale kapılarak sapmak demektir. Hidayetin neticesi iman, dalaletin neticesi imansızlık ve küfürdür…

el-BEDÎ’

Örneksiz, misalsiz, acîb ve hayret verici âlemler icat eden…

Zatında, sıfatında, fiillerinde, emsali görülmemiş olan…

Bedî’, mübdî manasınadır. Mübdî, ibda eden, yani örneği bulunmayan bir şey’i icat eden demektir.

Allah herhangi bir kuluna peygamberlik veya velilik vererek üstün kılmışsa, bu üstünlükle o kul, kendi zamanındaki sair insanlara nispetle bedî’ olmuştur. Bazı âlimlere verilen Bediüzzaman lakabı gibi. Bu tabir, zamanının eşsiz, misilsiz âlimi manasına gelmektedir.

el-BAKÎ

Varlığının sonu olmayan…

Bu ism-i şerif “varlığın devamını” bildiren bir kelimedir. Varlığın devamı, önü ve sonu olmamakladır. Önü olmamak mülahazasıyla Allah Teâlâ’ya Kadim, sonu olmamak mülahazasıyla Baki denir. Bu manalara yakın Ezelî ve Ebedî ism-i şerifleri de vardır.

Allah Teâlâ’nın varlığı, devam bakımından zaman mefhumu içine girmez. Çünkü zaman denilen şey, kâinatın yaratılmış olduğu andan itibaren sonsuzluğa doğru akışının derecelerini gösteren bir mefhumdur. Şu halde, zaman yaratılmışlar başlamıştır ve onlarla bitecektir. Kâinat yokken zaman da yoktu, fakat Allah Teâlâ vardı. Kâinat biter, zaman da biter, fakat Allah BAKÎdir.

el-VARİS

Servetlerin geçici sahipleri elleri boş olarak yokluğa döndükleri zaman servetlerin hakikî sahibi…

Allah Teâlâ mülkün gerçek sahibi olduğu gibi, gerçek varisidir de. İnsanların mülk sahibi olmaları geçici olduğu gibi, varislikleri de geçici ve muvakkattir. Mülkün gerçek varisi, mülk sahibi Allah’tır. Kıyamet hengâmında bütün canlılar ölecek, bütün mülk tamamıyla O’na kalacaktır.

er-REŞÎD

Bütün işleri ezelî takdirine göre yürütüp, bir nizam ve hikmet üzere akıbetine ulaştıran;

Her şey’i yerli yerine koyan, en doğru şekilde nizama sokan…

Reşit isminde iki mana vardır:

1. Doğru ve selamet yolu gösteren. Bu manada Hadi ismiyle eş manaya gelir.

2. Hiçbir işi boş ve faydasız olmayan, hiçbir tedbirinde yanılmayan, hiçbir takdirinde hikmetsizlik bulunmayan zat manasındadır.

es-SABÛR

Allah, bir işi, vakti gelmeden yapmak için acele etmez. Yapacağı işlere muayyen bir zaman koyar ve onları koyduğu kanunlara göre – zamanı gelince – icra eder. Önceden çizdiği zamandan, – bir tembelin yaptığı gibi, – geciktirmez. Ve keza – bir acelecinin yaptığı gibi – zamanı gelmeden yapmağa kalkmaz. Bilakis her şey’i, hangi zamanda yapılmasını takdir buyurmuş ise, o zaman yapar.

10 EMİR

Yayınlandı: 31 Ekim 2013 / Uncategorized

10 EMİR

Çok eski yıllarda İngiltere’de bir gelenek varmış. Sıradan bir vatandaş öldüğünde kilisenin çanı bir kez çalınıp herkese duyurulurmuş. Bir asil öldüğünde iki kez, kralın bir yakını öldüğünde üç kez, kral öldüğü takdirde ise dört kez çalınırmış.

Günün birinde, herkesin hak aramak için sığındığı mahkeme, bir vatandaşı haksız yere mahkûm etmiş…

Ve kilisenin çanı tam beş kez çalmış.

Ahali merak içinde kalıp papaza koşmuş:

“Ey papaz efendi, kraldan daha önemli biri var mı ki o ölünce çan beş kez çalınsın…”

Papaz yanıt vermiş:

“Kraldan daha önemli bir şey var!.. ADALET ÖLDÜ.”!!!

 

 

 

İPSİZ SAPSIZ OLMAK

Yayınlandı: 17 Eylül 2012 / Uncategorized

Anadolu’dan İstanbul’a para kazanmaya gelen insanlar her zaman olmuştur. Uzun zaman önce bu insanlardan fakir olanlar geçimlerini hamallık yaparak sağlarlarmış. Hamallık yapabilmek için ise kalın bir ipe sahip olmak lazımmış. Bir kalın ipe bile sahip olmayanlar ise hakir görülüp, “ipsiz” diye anılırlarmış.

İşte “ipsiz sapsız” deyimi buradan doğmaktaymış.

SATRANÇ TAHTASINDAKİ BUĞDAY

Yayınlandı: 17 Eylül 2012 / Uncategorized

Bugün satranç diye bildiğimiz oyunu kurgulayan bilgin, oyunu Pers Kralı’na sunduğunda çok memnun olan kral, “Dile benden, ne dilersen” demiş. Bilgin kendisine uzatılan hazine dairesinin anahtarını elinin tersiyle itip, kraldan satranç tahtasının sol alt köşesindeki kareye bir buğday tanesi koymasını ve sonra her kareye bir önceki karenin iki katı buğday tanesi koymasını ve bu şekilde 64. kareye kadar gitmesini istemiş. “Bana bu kadar buğday verseniz yeter.” demiş. Zenginliğinden gurur duyan kral, tebessümle, bilginin alçak gönüllülüğünü övüp, vezirine “Dileği, yerine getirin” diye emir vermiş.

İş matematiğe geldiğinde, sezgilerimiz son derece önemli kuşkusuz. Birçok matematik buluşu ya da tezi sezgiye dayanarak üretiliyor. Ama yukarıdaki örneğe bakın. Katlana katlana giden buğday tanelerini, satranç tahtasının son karesinde tam 263e ulaştığını görürüz. Acaba satranç tahtasının üzerinde kaç buğday tanesi var?

Satranç tahtasındaki buğday taneleri:

20 + 21 + 22 + 23 + 24 + 25 + … + 261 + 262 + 263 = 264

Tarım uzmanları 1000 buğday tanesinin yaklaşık 31g geldiğini söylüyor. Sonuç şaşırtıcı. 264 x 31/1000 g. Bu 570 milyar tondan daha çok buğdaya karşılık geliyor. Bir karşılaştırma yapabilmek için 2008 dünya buğday üretiminin 645 milyon ton olarak beklendiğini göz önüne getirelim. Ne dersiniz, kralın sezgisi başına büyük dert açmamış mı? Tam 885 yıl boyunca dünyanın bütün buğdayını bilgine vermesi lazım.

Ömür mü yeter?

Kaynak: Bilim ve Teknik dergisi, Yıldız Takımı Eki (Temmuz 2008)

SENDE EVLAT, BENDE KUYRUK ACISI

Yayınlandı: 17 Eylül 2012 / Uncategorized

İnançlı ve oldukça merhametli bir adam bir yılanın kaya kovuğundaki hâline acır ona yiyecek ve içecek götürür. Yılan da bu iyiliğin altında kalmaz ve adama topraktan çıkardığı bir altını verir. Karşılıklı bir dostluk kurulur her seferinde adam yiyecek götürür, yılan da adama altın verir bu böyle yıllar boyunca sürer.

Günlerden bir gün adam çok hastalanır ve günlerce hasta yatar. Yattığı sürece de yılanın yemeksiz kaldığını düşünerek oğluna durumu anlatır ve yılana yiyecek götürmesini ve yılanın verdiği altını almasını söyler. Oğlan babasının sözüne uyarak yılana yiyecek götürür, yılan da yuvasından altını getirir. Bunu gören delikanlı demek ki: “Yılanın yuvasında altın dolu, her gün gelip altın alana kadar; yılanı öldürür, altınların hepsini alırım!” der ve yerden bir taş alıp yılana fırlatır. Yılanın kuyruğu kopar, yılan da atılıp oğlanı sokar. Oğlan ölür. Baba oğlunun gelmediğini görüp bir şeyler olduğunu hisseder. Hasta yatağından güç bela kalkarak yılanın kovuğuna gider ve sorar:

– Yılan kardeş burada neler oldu?

Yılan da olup biteni anlatır. O zaman adam oğlunun suçlu olduğunu anlar yılandan özür diler.

– Yılan kardeş olan olmuş gel yine eskisi gibi dost olalım!

Yılan da adama:

– Sende evlat, bende kuyruk acısı olduktan sonra biz artık dost olamayız! der.

“EŞEK” DEYİP GEÇMEYİN!..

Yayınlandı: 11 Eylül 2012 / Uncategorized

Her ne kadar insanoğlu türlü akılsızlıkları eşşeklikle nitelendirse de en güzel gözlere sahip bu sevimli hayvan, yerine göre çoğu insandan daha akıllıdır…

Örneğin ”Eşek, iyi bir yol mühendisidir. Yokuşları en fazla % 7 eğimle ve kısa mesafelerde virajlar alarak çıkar.” dediklerinde… Ben de inanmamış ve nivelman yaptırmıştım yani topoğrafik aletle ölçüm. Sonuç şaşırtıcıydı: % 7.  Hani bu konuda çoğumuzun bildiği meşhur bir Anadolu fıkrası vardır:

1950’li yıllarda Amerikalı mühendisler gelmiş Türkiye’ye. Kayseri’de bir kısım imar çalışmalarına rehberlik ediyorlarmış. O zamanlarda yol güzergâhını belirleyecek alet yok, eleman yok. Mühendisler eşeği yokuşa sürüyor, arkasından elemanlar şeritmetre çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış. Bunu gören Amerikalı mühendis pratiği kavrayamamış ve sormuş:

 – Ne yapıyorlar böyle?

 – Rampada yolun güzergâhını belirliyorlar.

 – Nasıl yani, anlayamadım?

 – Eşek % 7 eğimin üstüne çıkmaz, biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergâhı belirliyoruz demişler. Amerikalı katılarak gülmeye başlamış. Yatışınca da sormuş:

 – Peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz?

 Yetkili bozgun… Cevap vermiş:

 – Amerika’dan mühendis getirtiyoruz

Eşek iyi bir kılavuzdur: Gittiği bir yolu hiç unutmaz ve o yoldan şaşmaz. Bu nedenle deve veya katır kervanlarının önüne daha önce bu yoldan gitmiş bir eşeği kılavuz olarak koyarlarmış.

Evet, eşek akıllıdır… Düştüğü çamura bir daha, asla düşmez. “Eşşek bir defa çamura düşer!” deyimi bundandır. Biz eşek miyiz diye düşündüm, genele vurursak o kadar bile olamamışız, çamurdan çıkamıyoruz…

BEN TEMİZİM

Yayınlandı: 05 Eylül 2012 / Uncategorized

“Hiç kimseye kötülük etmedim.

Yakınlarımı bahtsızlığa sürüklemedim.

Gerçek evinde alçaklık etmedim.

Kimseyi gücünün dışında çalıştırmadım.

Benim yüzümden kimse korku duymadı, yoksulluk ve acı çekmedi, bahtsız olmadı.

Tanrıların kötü gördükleri şeyleri hiç bir zaman yapmadım..

Kölelere kötü muamele etmedim ve ettirmedim.

Kimseyi aç bırakmadım.

Kimseye gözyaşı döktürmedim.

Kimseyi öldürmedim ve kimsenin kahpece öldürülmesini emretmedim.

Kimseye yalan söylemedim.

Hiç bir utandırıcı davranışta bulunmadım.

Zina etmedim.

Yiyecekleri pahalı ve eksik satmadım.

Terazinin dirhemi üzerine hiçbir zaman elimi bastırmadım.

Teraziyle tartarken hiç bir zaman hile yapmadım.

Süt çocuklarının ağızlarından sütü uzaklaştırmadım.

Hayvanları çalmadım.

Tanrının kuşlarını avlamadım.

Ölmüş balığı tutmadım.

Hiç bir arkın suyunu başka yöne çevirmedim.

Ben temizim, temizim, temizim.”

ÖLÜLER KİTABI Eski Mısır Yazıtları (revahu, M.S.Ö)

 

 

 

KUR’AN’DA DUA AYETLERİ

Yayınlandı: 28 Ağustos 2012 / Uncategorized

HZ. ÂDEM (AS) VE HZ. HAVVA VALİDEMİZİN YAPTIĞI DUA

Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.  (Araf, 23)

HZ. DAVUD (AS) VE HZ. SÜLEYMAN (AS)’IN DUASI

Mü’min kullarının çoğundan bizi üstün kılan Allah’a hamdolsun. (Neml, 15)

HZ. EYYUB (AS)’IN HASTAYKEN YAPTIĞI DUA

Bu hastalık gerçekten beni sarıverdi. Sen ise merhametlilerin en merhametli olanısın. (Enbiya, 83)

HZ. İBRAHİM (AS) VE HZ. İSMAİL (AS)’IN KÂBE’Yİ YAPARKEN VE YAPTIKTAN SONRAKİ DUALARI

Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz Sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin. Rabbimiz! Bizi Sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da Sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü Sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın. Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara ayetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, Sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin. (Bakara, 127-128-129)

HZ. İBRAHİM (AS)’IN DUASI

Ey Rabbimiz! Ancak Sana dayandık, içtenlikle yalnız Sana yöneldik. Dönüş de ancak Sanadır. Ey Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz Sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin. (Mümtehine, 4-5)

Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl. Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.  (Şuara, 83-84-85)

HZ. İBRAHİM (AS)’IN ÇOCUKLARI İLE MESCİD-İ HARAM’A GİDİNCE YAPTIĞI DUA – HZ. İBRAHİM (AS)’IN KENDİSİ VE SOYU İÇİN YAPTIĞI DUA

Ey Rabbim! Bu beldeyi, güvenli bir belde yap. Beni ve oğullarımı putlara kulluktan uzak tut. Ey Rabbim! Çünkü putlar, kendilerine tapan birçok insanın sapmasına sebep oldular. Kim bana uyarsa şüphesiz ki, o benim dinimdendir. Kim de bana karşı gelirse şüphesiz ki Sen, af ve merhameti bol olansın. Ey Rabbimiz! Soyundan bazılarını, muharrem ve mukaddes evinin yanındaki çorak, ziraata elverişsiz vadiye, namazı kılsınlar diye yerleştirdim. Ey Rabbim! İnsanların kalplerini onlara meylettir. Onları meyvelerle rızıklandır ki, şükretsinler. Ey Rabbimiz! Hiç kuşkusuz Sen bizim gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da çok iyi bilirsin. Yerde ve gökte, hiç bir şey Allah’tan gizli kalmaz. Hamd, iyice yaşlanmış iken bana İsmail’i ve İshak’ı veren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir. Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle. Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları bağışla. (İbrahim, 35-36-37-38-39-40-41)

HZ. İSA (AS)’IN RIZK İÇİN YAPTIĞI DUA

Ey Allah’ım! Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki; önce gelenlerimize ve sonradan geleceklerimize bir bayram ve Senden (gelen) bir mucize olsun. Bizi rızıklandır. Sen rızıklandıranların en hayırlısısın.  (Maide, 114)

HZ. LUT (AS)’IN KAVMİNİN SAPIKLIĞINDAN DOLAYI DUASI

Ey Rabbim! Beni ve ailemi kavmimin yapmakta oldukları şeyden kurtar. (Şuara, 169)

HZ. MUHAMMED (AS)’IN DUALARI

Rabbim! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. (Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.  (İsra, 80)

Ey Rabbim! Hak ile hüküm ver. Bizim Rabbimiz, sizin nitelemelerinize karşı yardımı istenecek olan Rahmân’dır   (Enbiya, 112)

Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım.  (Mü’minün, 97-98)

Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın! (Mü’minün, 118)

Rabbim, benim ilmimi artır. (Taha, 114)

Bana Allah yeter. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben ancak O’na tevekkül ettim. O, yüce Arş’ın sahibidir. (Tevbe, 129)

HZ. MUHAMMED (AS)’IN KÂFİRLERLE MÜCADELEDE YAPTIĞI DUA

Ey Rabbim! Beni o zalimler topluluğunun içinde tutma. (Mü’minün, 94)

HZ. MUSA (AS)’IN FİRAVUNA KARŞI YAPTIĞI DUA

Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine, dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz, Sen onların mallarını silip süpür ve kalplerine darlık ver, çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler.  (Yunus, 88)

HZ. MUSA (AS)’IN DUALARI

Seni tenzih ederim ey Rabbim! Tövbe edip Sana yöneldim ve iman edenlerin ilkiyim ben. (Araf, 143)

Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz. (Araf, 149)

Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Bizi kendi rahmetine sok. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin. (Araf, 151)

Sen, bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen, bağışlayanların en hayırlısısın. Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik. (Araf, 155-156)

Rabbim, ben nefsime zulmettim, artık beni mağfiret et. (Kasas, 16)

Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım. (Kasas, 24)

Ey Rabbim! Ben ancak kendim ve kardeşimle baş edebilirim. Bizimle fasık toplumun arasını ayır. (Maide, 25)

Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar.  (Taha, 25-26-27-28)

Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma! Ve bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar! (Yunus, 85-86)

HZ. NUH (AS)’IN DUASI

Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma! Muhakkak ki eğer Sen, onları (yeryüzünde) bırakırsan, Senin kullarını dalâlete düşürürler ve facir kâfirden başka (evlât) doğurmazlar. Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır. (Nuh, 26-27-28)

Rabbim! Şüphesiz ben Senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten Sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum.  (Hud, 47)

HZ. NUH (AS)’IN KAVMİNİN İNKÂRI ÜZERİNE YAPTIĞI DUA

Ey Rabbim! Kavmimin beni yalanlamasına karşı bana yardım et. (Mü’minün, 26)

HZ. NUH (AS)’IN TUFAN SIRASINDA SULAR YÜKSELİRKEN DUASI

Ey Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen indirilenlerin en hayırlısısın. (Mü’minün, 29)

HZ. SÜLEYMAN (AS)’IN DUASI

Ey Rabbim! Beni; bana ve ana babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat! (Neml, 19)

HZ. ŞUAYB (AS)’IN YAPTIĞI DUA

Rabbimiz her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet. Çünkü Sen hükmedenlerin en hayırlısısın. (Araf, 89)

HZ. YUNUS (AS)’IN BALIĞIN KARNINDAYKEN YAPTIĞI DUA

Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ve tesbih ederim. Ben zalimlerden oldum. (Enbiya, 87)

Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın. (Enbiya, 89)

HZ. YUSUF (AS)’IN YAPTIĞI DUALAR

Ey Rabbimiz! Benim için zindan, bunların çağırdığı şeyden daha iyidir. Eğer tuzaklarına engel olmazsan, onlara uyar, cahillerden olurum. (Yusuf, 33)

Ey Rabbim! Bana mülkü Sen verdin. Rüyaların yorumunu Sen öğrettin. Yerin ve göklerin yaratıcısı Sensin. Beni müslüman olarak öldür ve beni salihlere kavuştur. (Yusuf, 101)

HZ. ZEKERİYYA (AS)’IN YAPTIĞI DUA

Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz Sen duayı hakkıyla işitensin. (Ali imran, 38)

 PEYGAMBERLERİN VE MÜMİNLERİN YAPTIĞI DUA

Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız Sanadır. Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et. (Bakara, 285-286)

Gerek cinden ve gerekse insanlardan olsun, insanların kalplerine vesvese veren o sinsi vesvesecinin şerrinden insanların Rabbi, yegâne halikı, mâliki ve mâ’budu olan Allah (celle celal)’a sığınırım. (Nas, 1-2-3-4-5-6)

Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü Senin her şeye hakkıyla gücün yeter. (Tahrim, 8)

CENNET EHLİNİN DUASI

Hamd, bizi buna eriştiren Allah’a mahsustur. Eğer Allah’ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık. Andolsun, Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler. (Araf, 43)

Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma. (Araf, 47)

Hamd, bizden hüznü gideren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.  (Fatır, 34)

HZ. MERYEM (AS)’IN ANNESİNİN YAPTIĞI DUA

Allah’ım! Onu ve zürriyetini kovulmuş şeytandan Senin sığınmana veriyorum. (Ali imran, 36)

HZ. İSA (AS)’IN HAVARİLERİNİN DUASI

Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber’e uyduk. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle beraber yaz. (Ali imran, 53)

ASHAB-I KEHF’İN YAPTIĞI DUA

Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır. (Kehf, 10)

İLİM VE AKIL SAHİPLERİNİN YAPTIĞI DUALAR

Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz Sen çok bahşedensin. Rabbimiz! Şüphesiz Sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Şüphesiz Allah va’dinden dönmez. (Ali imran, 8-9)

Rabbimizin şanı yücedir. Rabbimizin va’di mutlaka gerçekleşecektir. (İsra, 108)

ALLAH’I ANAN TEFEKKÜR EHLİ MÜMİNLERİN YAPTIĞI DUALAR

Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben Sana döndüm. Muhakkak ki ben Sana teslim olanlardanım. (Ahkaf, 15)

Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Şüphesiz Sen her şeye hakkıyla gücü yetensin. Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin. (Ali imran, 26-27)

Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et. (Ali imran, 147)

Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, Seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru. (Ali imran, 149)

Ey Rabbimiz! Sen bütün bunları boşuna yaratmadın. Seni bütün eksikliklerden tenzih ederiz. Bizleri ateşin azabından koru. Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan, onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur. Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al. Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize va’dettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz Sen, va’dinden dönmezsin. (Ali imran, 191-192-193-194)

Ey Rabbimiz! Bizlere dünyada ve ahirette güzellikler ihsan eyle azabından muhafaza eyle. (Bakara, 201)

Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, çünkü biz artık inanıyoruz. (Duhan, 12)

Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöken gecenin şerrinden, düğümlere üfleyen nefeslerin şerrinden, hasedini açıklayan ve hasediyle hareket eden hasetçinin şerrinden, sabahın Rabbine sığınırım. (Felak, 1-2-3-4-5)

Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helâktir. Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.  (Furkan, 65-66)

Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle. (Furkan, 74)

Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz Sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.  (Haşr, 10)

Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın. (Mü’minün, 109)

MÜMİN KULLARIN DUASI

Hamd, âlemlerin Rabbi, merhametli olan, merhamet eden ve Din Günü’nün sahibi olan Allah’a mahsustur.  Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, nimete erdirdiğin kimselerin, gazaba uğramayanların, sapmayanların yoluna eriştir. (Fatiha, 1-2-3-4-5-6-7)

MÜMİN KULLARIN ANA-BABAYA DUASI

Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir, Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi Sen de onlara acı. (İsra, 24)

MÜMİN KULLARIN ALLAH KORKUSUNDAN YAPTIKLARI DUA

Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru. (Ali imran, 16)

MÜMİN KULLARIN ZULÜMDEN KURTULMAK İÇİN DUASI

Ey Rabbimiz! Halkı zalim olan bu şehirden bizi çıkar. Katından bize bir veli ve bir yardımcı gönder (Nisa, 75)

(TEK DİNİN ESASLARINI DEVAM ETTİREN) HRİSTİYAN RAHİB VE KEŞİŞLERİNİN DUASI

Ey Rabbimiz! İnandık. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenler ile beraber yaz. (Maide, 83)

HZ. MUSA (A.S)’IN MUCİZESİ KARŞISINDA İMAN EDEN SİHİRBAZLARIN DUASI

Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve müslüman olarak bizim canımızı al.  (Araf, 126)

TALUT’UN ASKERLERİNİN DUASI

Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.  (Bakara, 250)

ARŞ’I TAŞIYANLAR VE ONUN ÇEVRESİNDE BULUNANLARIN MÜMİNLERE DUASI

Arş’ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar Rablerini hamd ederek tespih ederler, O’na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler: Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde tövbe eden ve Senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azabından koru. Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.  (Mü’min, 7-8)