“NÛR” Kavramı \ Kenan ESEN

Yayınlandı: 16 Nisan 2018 / Kenan Esen, İktibaslar

Nur (نور) kelimesi “nun, vav, ra” kök harflerinden oluşur. Nâr (نار) (ateş) kelimesi de nûr (نور) kelimesi ile aynı kök harflerinden oluşur; fakat nâr kelimesinde illetli harf olan “vav” yine illetli bir harf olan “elif”e dönüşmüştür. Dolayısıyla bu iki kavram birbirine anlam olarak sıkı sıkıya bağlıdır. Bunu yazımın ilerleyen yerlerinde ve ayrıntısını da nâr kavramında açıklayacağım.

Öncelikle nûr kelimesinin anlamını Kur’an’dan bulalım:

EN’AM 1: Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları (el-zulumâti) ve aydınlığı (el-nûra) kılan Allah’adır. (Bundan) Sonra bile, inkâr edenler, Rablerine (bir takım varlıkları ve güçleri) denk tutuyorlar.

Nûr kavramı zulüm kelimesinin zıttıdır. Zulüm karanlık demektir; fakat bu leyl yani gecenin karanlığı değil, cahiliye karanlığı anlamındadır. Yani mecazi anlamda bir karanlık, adaletin tersi anlamında haksızlık anlamındaki karanlık, adaletsizlik…

O halde nûr kavramının anlamı da adaletsizlik anlamındaki karanlığın zıttı; yani aydınlıktır. Zulüm nasıl gerçek anlamda bir karanlık değilse, mecazi anlamda bir karanlıksa; nûr da aynen öyle, mecazi anlamda bir aydınlık; adalet diyebiliriz.

BAKARA 257: “Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan (min el-zulumâti) nura (el-nûri) çıkarır; inkâr edenlerin velileri ise tağut’tur. Onları nurdan (el-nûri) karanlıklara (ílâ el-zulumâti) çıkarırlar. İşte onlar, ateşin (el-nâri) halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır.”

Allah bizi zulümattan nura; yani karanlıklardan aydınlığa çıkardı. Nasıl yani, gölgeden güneşli tarafa mı geçirdi? Hayır! Cahiliyenin zulmünden, vahyin aydınlığına.

Bakınız konu vahye geldi. Cahiliyenin zulmünden aydınlığa ne getirebilir? Tabi ki vahiy. Vahiysiz bir hayat adaletsizliğin, sömürücülük düzenin adıdır. Vahyin ilk amacı adaleti tesis etmektir. O halde vahiy nûrdur.

ŞURA 52: Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur (nûran) kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip iletiyorsun.

NİSA 174: Ey insanlar Rabbinizden size ‘kesin bir kanıt (burhan)’ geldi ve size apaçık bir nur (nûrân) indirdik.

Sadece son vahiy olan Kur’an değil, önceki Nebilere gelmiş olan vahiyler içinde de nur vardır.

Tevrat’ın içinde nur var.

MAİDE 44: Gerçek şu ki, biz Tevrat’ı, içinde bir hidayet ve nur (nûrun) olarak indirdik…

İncilin içinde bir nûr var.

MAİDE 46: Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur (nûrun) bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil’i verdik.

Hatta ve hatta Allah da bir nûrdur.

NUR 35: “Allah, göklerin ve yerin nurudur (nûru). O’nun nurunun (nûrihi) misali, içinde çerağ (misbahu) bulunan bir kandil (kemişkâti) gibidir; çerağ (el-misbâhu) bir cam (zücâcetin) içerisindedir; cam (el-zücâcetü), sanki incimsi bir yıldızdır ki (kevkebun), doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş (nâren) ona dokunmasa da yağı ışık (yudıyı’u) verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur (nûrun ‘alâ nûrin). Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna (linûrihi) yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.”

Tabi bu ayetten hareketle sanki Allah’ı fiziksel olarak nur gibi düşünenler olmuştur. Oysaki nur gerçek bir aydınlık değil adalet anlamındaki aydınlık demiştim. Bu ayetler müteşabihtir. Bu ayetlerden Allah’ın asıl muradının adaleti tesis etmek olduğunu anlayabiliriz; zira onun indirmiş olduğu vahiy ile haksızlıklar sona erdi. Kur’an Ebu Cehiller ile Bilalleri eşit gördüğü için Mekkeli müşrikler itiraz ettiler, protesto ettiler, işkence ettiler… Yoksa Kur’an’ı hatim etmek çok zor olduğun için onlar iman etmiyor değildi.

ZÜMER 69: Ve yeryüzü, Rabbi’nin nuruyla (binûri) parıldadı; (orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahitler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar.”

Vahyin olmadığı hayat adaletsizliğin, haksızlığın olduğu yerdir; yani zulûmattır.

EN’AM 122: Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nur (nûrân) verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda (el-zulumâti) kalıp oradan bir çıkış bulamayanın durumu gibi midir? İşte, Kâfirlere yapmakta oldukları böyle ´süslü ve çekici´ gösterilmiştir.

Peygamberler de bizlere birer müjdeci, şahit ve uyarıcı olarak gönderilmişlerdir. İşte Allah Nebilere kandil gibi ışıldayan nûr; yani vahiy indirmiştir (Ahzab 45-46).

Vahiy bir nûrdur ve vahiylerin indiriliş amacı da insanları zulûmattan nûra çıkarmaktır.

İBRAHİM 1: Elif Lâm Râ. Bu bir Kitap’tır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura (el-nûri), O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.

(Bundan başka Bknz: İbrahim 5, Hadid 9, Talak 11).

Kur’an’da nûr vahiy ise, o zaman nûr geçen ayetleri biraz daha titizlikle okuyalım.

Birkaç ayetten örnekle anlatayım;

Mesela Tevbe 32’de “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar” ne demek? Bu ayeti anlamak için hem nur kavramının manasını Kur’an’dan bulmak hem de tevbe Suresinin içeriğini bilmek gerekli.

Tevbe Suresi; surenin başından itibaren savaş konulu ayetleri barındırır. 29.ayete geldiğimizde savaş halini anlattıktan sonra kendileriyle kitap verilenlerden cizye vermeyenlerle savaşılması durumu gündeme gelir. İşte bu konuların akabinde onlar Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlardan neyi kastettiğini anlayabiliriz. Herhâlde Allah’ın elinde bir mumda ateş yanıyor da ağızlarıyla onu söndürmek istemiyorlar değil mi?

Bu adamların derdi peygamberin getirmiş olduğu davayı bitirmek, yani asıl amaçları Allah’tan peygambere gelen vahyi etkisiz hale getirmek. İşte Allah’ın nurunu söndürmekten kasıt Muhammed’e gelen vahyi yok etmektir.

Bir başka örnek daha vereyim;

Bakara Suresinin 8.ayetinden 20.ayetine kadar münafıklarla ilgili ayetler iner. 17.ayete geldiğimizde bu münafıkların yakmış olduğu ateşten bahseder; ateşin aydınlattığı dikkat edin nûr değil ziyadır. Ziya da ışık verir; ama Allah o münafıklardan nurunu giderir, onları zulümatta yani karanlıklarda bırakır. Oysaki bu adamlar ateş yakmışlardı; ziya ile aydınlandılar ama nurlanmadılar. Olayların nasıl müteşabih dille anlatıldığını görüyor musunuz? O münafık adamlar vahiy ile beraber olmalarına rağmen vahiyden nasipsiz kaldılar. Nur ile aydınlanmadılar, nâr (ateş) ile ziyalandılar. Nâr ile ışık yakmak nedir bunu da ayrıntılı olarak nâr kavramında işlerim inşallah.

Kur’an ayetlerinde dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Allah Kur’an’ın hiçbir yerinde nur kelimesinde çoğul şekli olan envâr (nurlar) kelimesini kullanmaz; ama zulümattan çoğul şekilde bahseder. Sizi karanlıklardan aydınlıklara demez; karanlıklardan aydınlığa der. Hakikat tektir, o da Allah’ın göndermiş olduğu vahiylerdir; fakat karanlıklar yani adaletsizlikler, haksızlıklar çoktur. İşte amacımız o nûr ile aydınlanmak ve yaşamımızı o nûr ile idame etmeye çalışmak.

Son olarak Kur’an’da Kamer (Ay) kelimesinin nur olarak geçtiği ayetleri Ay’ın sembolize olarak vahyi temsil ettiğini düşünüyorum.

FURKAN 61: Gökte burçlar (bürûcan) kılan, onların içinde bir kandil (sirâcan) ve nurlu (munîran) bir ay (kameran) vareden (Allah) ne Yücedir.

En doğrusunu Allah bilir…

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.